gözlerindeki ıslak yağmurda
kaç bahar eskittim
beni gözle
mümkünse biraz da
özle
hangi sıcaktan alıkonuldum
bu yeryüzü dönmeye devam ediyor
güneşin tadını hangi karanlık
gökler sömürüyor
sessizliğin şerefine
kaç ışık söndürdüm
beni gözle
mümkünse biraz da
özle
üzümler incirin esiri olmuş
ayrılık kokuyor her bir çiçek
ölüm, özgürlük müdür?
.
bilmediğim her bahara bir yağmur
her neviden başka çiçek
kaç kaldırım toprağa bulandı
ellerinin kokusu bana
çiçekleri bastırıyor hatırım da
soldurduğum nice yarınların
alaca korkusu
bir de sen en narin halinle
gözlerime bakıyorsun çiçeğim
gözlerime o en keskin bıçak darbenle
.
bir sigara ve bir saye hakkım var
ihtimalim ağacın ince dallarında
beni gözle
mümkünse biraz da
özle
dudaklarına değen sigaranın tadını
içtiğin kahvenin kokusunu
iyi bilirim
renksiz kıyafetler
aniden rengine kavuşur teninde
masumiyetini korumaya çalışan
tomurcuk çiçeğim
günahlara boyanmadık mı biz?
yoksa hakkına mı girdim
doğmamış güneşlerin
.
gecenin karasına inat
sokak lambaları umut yanıyor
ancak geç kaldım yaşamaya
beni gözle
mümkünse biraz da
özle
gitmeye ant içmiş sevinçlerim
korku salıyor gökdelenler
ve ben geç geldim
gitmek için çok mu acele
bir sokak simidiydi
yaşamak için sebep
içinde can gizli
sakladığım gök, nas için
hizmetkar olmuş
esaretin kendi esir
özgürlük içimde köle
.
karanlığın ortasına gömdüm
huzuru, umudu, aşkı
sonra sarıldım bildiğim gerçeklere
fakat içimde yine o korkunç hüzün
beni gözle
ve mümkünse biraz da
özle
sen sarıl
karanfil kokulu kız çocukların
ellerinden tutup gidelim
belki yaklaşırız özgürlüğün
son köprüsüne
sen aşkın minik kelebekleri
içimde deli atlar gibi koştururken
bilemedin gözlerimdeki ışığın
sana yol gösterdiğini
.
kaybolduğum zamansız çukurda
aştığım anların fırtınasında
kendinden geçen insanlar tanıdım
geç geldiğim faniliğin
kuyusunu kazdım
bıçak yaraları katlandı ve katlandı
sen en güzel halinle hep oradaydın
beni gözle
ve mümkünse biraz
özle
ben içine sığmadığım yer-gökte
yalnız gözlerinde nefes aldım